Haram aylar hususunda müktesebâtın kuyuya attığı ve yüzyıllardır kimsenin çıkaramadığı TAŞ nedir?
Konuya öncelikle “Haram aylar” için “muayyen aylarda mümin olanların normal zamanlarda yapmasında herhangi bir sakınca olmayan şeylerin yasaklanması” şeklinde bir tarif getirelim.
Geleneğimiz Kur’an’ın bahsettiği haram aylar kavramının hem geçmişte hem de günümüzde SADECE SAVAŞ YASAKLARINA dair olduğunu belirtilmiştir.
Kur’an, haram ayları sadece sayı olarak belirtmiş ama bu ayların hangileri olduğunu belirtmemiştir.
Tevbe 9/36
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا ف۪يهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِك۪ينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
İşte bu âyette sayısının 4 olduğunu ( اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ) öğrendiğimiz haram ayların hangi aylar olduğuna hep müksebat ve rivâyetler üzerinden bakılmıştır. Müktesebat da haram ayların haramlığının, savaş yasağı olmasından dolayı olduğunu söylemiş ve tarih boyunca da bu anlayış her kesim tarafından kabul edilmiştir.
Kur’an’ın sayı belirtip, haram ayların hangilerinin olduğunu belirtmemesi cevaplanması gereken bir sorudur. Yani KUR’AN, BU KADAR ÖNEM VERDİĞİ HARAM AYLARIN HANGİLERİ OLDUĞUNU NEDEN BELİRTMEMİŞTİR?
Bu soruya cevap vermek, Haram aylar husûsuna (müktesebâtın biçtiği gömleği değil de) Kur’an’ın biçtiği gömleğitespit etmeyi zorunlu hale getirir.
Haram aylar husûsuna müktesebâtın getirdiği ile Kur’an’ın getirdiği tarif aynı olabilir mi?
Hemen belirtelim ki Kur’an’ın haram aylar tarifi ile müktesebâtın haram aylar tarifi iki BENZEMEZ şeydir!..
Haram ayların ne olduğu ve müminlerin bu ayda hangi davranış kalıplarına girmesi gerektiğini anlamak için elbette ki sadece Kur’an’a müracaat edilmesi gerekmektedir. Bunun için şu âyeti başlangıç olarak alalım:
Mâide 5/1
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ
Meal yazarları bu âyete şu mânâyı vermişlerdir:
Buraya almadığımız yazarların hemen hepsi de yukarıya aldıklarımız ile tıpatıp aynı mealleri vermişlerdir. Meâl yazarlarının tamamı âyette geçen وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ (ENTÜM HURUMUN) ifadesini hal cümlesi olarak almış ve şu mânâyı vermişlerdir:
“SİZ İHRAMLIYKEN”
Ayette geçen ‘HURUM’ ifadesine “ihramlı” mânâsı verilmesi ayetin bağlamının HAC ile alakalı olduğu anlamını da beraberinde getirmiş ve ayetteki hükümlerin her mümin için değil, hac için yola çıkmış müminlere has olduğu sonucuna varılmıştır.
İşin çağdaş, günümüz gelişmiş(!) insan boyutunu da göz önüne getirirsek aslında bu ayet, HÜKMÜ ÇOKTAN KALKMIŞ bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü hacılar artık Hac’ca yaya gitmemekte, ihramlarını dahi beş yıldızlı uçaklarında giymektedirler. Yani günümüz hacıları bırakın av hayvanını havada uçan bir sinek bile görmeden ihrama girmektedirler…
Anlatılan rivâyetleri temel alarak (doğru varsayarak) meseleye yaklaşsak bile ortada birbirini tutmayan, yani tarihsel bağlamda bile aslında hacıların hiç işine yaramayan bir ayet gibi durmaktadır. Çünkü ihrama girme şartı BELLİ ZAMANDA VE BELLİ YERLERDE getirilmiş bir şarttır.
1440 yıl önce yemenden yola çıkan bir hacı, ihramını evinden çıktığında değil, MİKAT mahallerinde giymek zorundadır. Mikat mahallerine varmadan giyilen İHRAM kişiyi İHRAMLI yapmamaktadır. Giyilse bile yolcunun ihram giymesinin anlamı “benim yolculuğumun amacı Hac içindir, başka bir şey değildir” den öte bir anlam taşımamaktadır. Yani kişinin ihrama girmek zorunda olmadığı yerlerde ihramını giymesi de çıkarması da hiçbir anlam taşımamaktadır
İhrama girmek demek; DİKİŞSİZ ELBİSE GİYMEK DEĞİL, SADECE KUTSAL KABUL EDİLEN SINIRLAR İÇİNDE GEÇERLİ OLAN, BAŞKA HİÇBİR YERDE UYGULANMAYAN HARAMLARI KABUL ETMEK, O YASAKLARI BENİMSEMEK ANLAMINDADIR.
Kur’an’ın hiçbir yerinde İHRAM denilen giysinin ne bir tarifi vardır ne de bu uygulamayı anımsatan bir işareti yoktur!..
İhram kelimesi; İFAL babından EDİNME, BENİMSEME, O HALE GİRME anlamında bir mastardır. KESİNLİKLE GİYSİ ve GİYİNMEK DEĞİLDİR!.. Maide suresinin birinci ayetinde geçen HURUM kelimesi bu anlamda alınsa bile yine sorun vardır. Çünkü:
İbrahim 14/37 رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ …
Bu ayette ailesinden bir kısmını beytin yanına yerleştiren İBRAHİM, o beytin bulunduğu vadinin ekmeye elverişli bir arazi olmadığını söylemektedir. Yani bırakın VAHŞİ HAYVANLARI insanların bile yiyeceği bir şey orada yetişmemektedir
Maide birinci ayette geçen HURUM kelimesine ihramlı mânâsı verilmesi durumunda, AV YASAĞININ SADECE KUTSAL TOPRAKLARDA yani beytin bulunduğu mahâlde olması gerekmektedir. O mahâlde ise AV HAYVANI YOKTUR ve hatta hiç de olmamıştır. Bu durumda Mâide sûresi 1. ayette getirilen “İHRAMLI İKEN AV YASAĞI” günümüzde değil, geçmişte de gerekliliği sorgulanacak bir uygulama olarak durmaktadır. Tek bir tane av hayvanının olmadığı bir yere AV YASAĞI KOYMANIN MANTIĞI YOKTUR. Hele hele, “MEKKE’DE BALIK TUTMAK YASAKTIR” demek ne kadar anlamsız ise İHRAMLI İKEN AV YASAĞI GETİRMEK o kadar anlamsız olup bunu yorumlarla geçiştirmek de öyle kolay değildir…
Yukarıya aldığımız meâller ve onların dışında kalanlar âyette geçen bir kelimeyi meâllerine hiç yansıtmamışlardır:
بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ (behimetül en’am)
Bu tamlamada MUZAF olarak geçen ‘BEHİME’ kelimesi ne meâllerde ne de tefsirlerde kendisine karşılık bulamayan bir kelimedir… Sülâsi kökünde “YERLEŞMEK, YERLEŞİP KALMAK, İKÂMET ETMEK, BİR YERE YERLEŞİP ORADA KALMAK”anlamında olan bu kelime ‘ENAM’ kelimesine muzaf (tamlanan) olmuştur.
Bu isim tamlamasına anlam verilecekse, بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ (behimetül en’am) anlamının “DÖRT AYAKLI HAYVANLARIN YERLEŞİP KALMIŞ OLANLARI” şeklinde olması zorunludur.
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak;
‘Hurum’ kelimesi, sıfat-ı müşebbehe kalıbından gelme çoğul bir kelimedir. Yani TÜREMİŞ bir kelimedir. Bu kelimenin tekili FU’LUN veznidir ve “YASAKLI OLMAK” anlamına gelmektedir…
En başta bu kelimenin “İHRAMLI” anlamına gelmesi durumunda âyetin sadece HACCA gidenleri muhatap aldığı gibi bir sonucun çıkacağını söylemiştik.
Sadece hacca gidenlerin muhatap alınması durumunda ise tek bir av hayvanının olmadığı bir yere av yasağı getirmenin çok tutarsız olduğunu da belirtmiştik.
OYSAKİ MÜMİNLER SADECE HAC ZAMANINDA ‘HURUM’ DEĞİLLERDİR, HARAM AYLARDA DA ‘HURUM’ (YASAKLI) haldedirler.
Buna göre şöyle bir sonuç çıkmaktadır: DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN HER MÜMİN YILIN BELLİ ZAMANLARINDA AVLANMA YASAĞINA TÂBİDİR.
Kara veya deniz avcılığı günümüzde bile oldukça yoğun bir şekilde kullanılmaktadır ve hatta devâsâ bir sanayisi vardır.
PEKİ, KUR’AN NEDEN BU AYLARIN ADINI VERMEMİŞTİR?
İyi ki de vermemiştir. Çünkü eğer verseydi çok dengesiz bir uygulama ortaya çıkardı. Zira av hayvanlarının üremesi dünyanın her yerinde farklı farklıdır. Bir tarafında KIŞ, diğer tarafında YAZ yaşanan bir dünyada aynı zaman düzleminde ayların sabitlenmesi sorunlar oluşturacaktır.
AV yasaklarının insanlar tarafından BELİRLENMİŞ aylara göre değil, DOĞADAKİ HAYVANLARIN ÜREMESİNE VE HATTA GÖÇ ZAMANLARINA GÖRE OLMASI GEREKİR.
Âyette geçen ‘BEHİME’ kelimesine çok rahat bir şekilde “GÖÇ ETMEYEN HAYVANLAR, EVCİL HAYVANLAR, İNSANA ALIŞIP YERLEŞİP KALAN HAYVANLAR” mânâsı verilebilir.
Haram aylarda işte bu hayvanlar helâldir.
“EŞYADA ASIL OLAN MÜBÂHLIKTIR” gibi son derece sorunlu bir anlayışın temel alınması, sahibi ALLAH olan vahşi hayvanların sorgusuz sualsiz avlanıp tüketilebileceği sonucunu beraberinde getirmiş ve en nihayetinde bambaşka bir bağlamda söylenen ‘HURUM’ kelimesinin sadece İHRÂMA has bir özellik olarak görülmesine neden olmuştur.
Eşyada asıl olan mübâhlık değil ‘HURUM’LUKTUR.
Bu yüzden etrafımızdaki hayvanlardan faydalanmak her şeyin sahibi olan Yüce Allah’ın İZNİNE TÂBİDİR. Yarattığı her canlının sahibi olan Yüce Allah, biz müminlere, onlardan faydalanmaya 4 ay ara vermemizi emretmektedir.
Ayette geçen ‘HURUM’ kelimesine “İHRAMLI” mânâsı verilmesi durumunda yasaklı olan bölge sadece o bölge olmaktadır.
Buna göre şu âyete verilen meâle bakalım:
Mâide 5/96
اُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِۚ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًاۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Uhille lekum saydu-lbahri veta’âmuhu metâ’en lekum velisseyyâra(ti)(s) vehurrime ‘aleykum saydu-lberri mâ dumtum hurumâ(en)(k) vettekû(A)llâhe-lleżî ileyhi tuhşerûn(e)
Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun. (Diyanet Meali)
“İHRAMLI OLDUĞUNUZ MÜDDETÇE DENİZ AVI HELÂL, KARA AVI HARAM!..”
İyi de mutlak ihramlı olunması gereken bölgede deniz yoktur!..
Kaldı ki hac yolculuğu ihramlı yapılmaz. İhram giyilse bile kişi MÎKÂT MAHÂLLİNE VARMADAN İHRAMLI SAYILMAZ. Böyleyken harem bölgesinde deniz yok ama deniz avı serbest!.. Milyonların aktığı bir alanda avlanacak tek bir tane av hayvanı yok ama avlanmak yasak!..
‘HURUM’; “İHRÂMA GİRMEK” DEĞİLDİR, “İHRÂMA GİRMEK” DE “DİKİŞSİZ ELBİSE GİYMEK” olamaz…
“HARAM AYLAR”; kesinlikle “DOĞAYI RAHAT BIRAKIN! KENDİ HÂLİNE BIRAKIN! BIRAKIN Kİ DENGESİ BOZULMASIN!” ayları olmalıdır…
Ramazan Demir
Haram aylar hususunda müktesebâtın kuyuya attığı ve yüzyıllardır kimsenin çıkaramadığı TAŞ nedir?
Konuya öncelikle “Haram aylar” için “muayyen aylarda mümin olanların normal zamanlarda yapmasında herhangi bir sakınca olmayan şeylerin yasaklanması” şeklinde bir tarif getirelim.
Geleneğimiz Kur’an’ın bahsettiği haram aylar kavramının hem geçmişte hem de günümüzde SADECE SAVAŞ YASAKLARINA dair olduğunu belirtilmiştir.
Kur’an, haram ayları sadece sayı olarak belirtmiş ama bu ayların hangileri olduğunu belirtmemiştir.
Tevbe 9/36
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا ف۪يهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِك۪ينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
İşte bu âyette sayısının 4 olduğunu ( اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ) öğrendiğimiz haram ayların hangi aylar olduğuna hep müksebat ve rivâyetler üzerinden bakılmıştır. Müktesebat da haram ayların haramlığının, savaş yasağı olmasından dolayı olduğunu söylemiş ve tarih boyunca da bu anlayış her kesim tarafından kabul edilmiştir.
Kur’an’ın sayı belirtip, haram ayların hangilerinin olduğunu belirtmemesi cevaplanması gereken bir sorudur. Yani KUR’AN, BU KADAR ÖNEM VERDİĞİ HARAM AYLARIN HANGİLERİ OLDUĞUNU NEDEN BELİRTMEMİŞTİR?
Bu soruya cevap vermek, Haram aylar husûsuna (müktesebâtın biçtiği gömleği değil de) Kur’an’ın biçtiği gömleğitespit etmeyi zorunlu hale getirir.
Haram aylar husûsuna müktesebâtın getirdiği ile Kur’an’ın getirdiği tarif aynı olabilir mi?
Hemen belirtelim ki Kur’an’ın haram aylar tarifi ile müktesebâtın haram aylar tarifi iki BENZEMEZ şeydir!..
Haram ayların ne olduğu ve müminlerin bu ayda hangi davranış kalıplarına girmesi gerektiğini anlamak için elbette ki sadece Kur’an’a müracaat edilmesi gerekmektedir. Bunun için şu âyeti başlangıç olarak alalım:
Mâide 5/1
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ
Meal yazarları bu âyete şu mânâyı vermişlerdir:
Buraya almadığımız yazarların hemen hepsi de yukarıya aldıklarımız ile tıpatıp aynı mealleri vermişlerdir. Meâl yazarlarının tamamı âyette geçen وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ (ENTÜM HURUMUN) ifadesini hal cümlesi olarak almış ve şu mânâyı vermişlerdir:
“SİZ İHRAMLIYKEN”
Ayette geçen ‘HURUM’ ifadesine “ihramlı” mânâsı verilmesi ayetin bağlamının HAC ile alakalı olduğu anlamını da beraberinde getirmiş ve ayetteki hükümlerin her mümin için değil, hac için yola çıkmış müminlere has olduğu sonucuna varılmıştır.
İşin çağdaş, günümüz gelişmiş(!) insan boyutunu da göz önüne getirirsek aslında bu ayet, HÜKMÜ ÇOKTAN KALKMIŞ bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü hacılar artık Hac’ca yaya gitmemekte, ihramlarını dahi beş yıldızlı uçaklarında giymektedirler. Yani günümüz hacıları bırakın av hayvanını havada uçan bir sinek bile görmeden ihrama girmektedirler…
Anlatılan rivâyetleri temel alarak (doğru varsayarak) meseleye yaklaşsak bile ortada birbirini tutmayan, yani tarihsel bağlamda bile aslında hacıların hiç işine yaramayan bir ayet gibi durmaktadır. Çünkü ihrama girme şartı BELLİ ZAMANDA VE BELLİ YERLERDE getirilmiş bir şarttır.
1440 yıl önce yemenden yola çıkan bir hacı, ihramını evinden çıktığında değil, MİKAT mahallerinde giymek zorundadır. Mikat mahallerine varmadan giyilen İHRAM kişiyi İHRAMLI yapmamaktadır. Giyilse bile yolcunun ihram giymesinin anlamı “benim yolculuğumun amacı Hac içindir, başka bir şey değildir” den öte bir anlam taşımamaktadır. Yani kişinin ihrama girmek zorunda olmadığı yerlerde ihramını giymesi de çıkarması da hiçbir anlam taşımamaktadır
İhrama girmek demek; DİKİŞSİZ ELBİSE GİYMEK DEĞİL, SADECE KUTSAL KABUL EDİLEN SINIRLAR İÇİNDE GEÇERLİ OLAN, BAŞKA HİÇBİR YERDE UYGULANMAYAN HARAMLARI KABUL ETMEK, O YASAKLARI BENİMSEMEK ANLAMINDADIR.
Kur’an’ın hiçbir yerinde İHRAM denilen giysinin ne bir tarifi vardır ne de bu uygulamayı anımsatan bir işareti yoktur!..
İhram kelimesi; İFAL babından EDİNME, BENİMSEME, O HALE GİRME anlamında bir mastardır. KESİNLİKLE GİYSİ ve GİYİNMEK DEĞİLDİR!.. Maide suresinin birinci ayetinde geçen HURUM kelimesi bu anlamda alınsa bile yine sorun vardır. Çünkü:
İbrahim 14/37 رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ …
Bu ayette ailesinden bir kısmını beytin yanına yerleştiren İBRAHİM, o beytin bulunduğu vadinin ekmeye elverişli bir arazi olmadığını söylemektedir. Yani bırakın VAHŞİ HAYVANLARI insanların bile yiyeceği bir şey orada yetişmemektedir
Maide birinci ayette geçen HURUM kelimesine ihramlı mânâsı verilmesi durumunda, AV YASAĞININ SADECE KUTSAL TOPRAKLARDA yani beytin bulunduğu mahâlde olması gerekmektedir. O mahâlde ise AV HAYVANI YOKTUR ve hatta hiç de olmamıştır. Bu durumda Mâide sûresi 1. ayette getirilen “İHRAMLI İKEN AV YASAĞI” günümüzde değil, geçmişte de gerekliliği sorgulanacak bir uygulama olarak durmaktadır. Tek bir tane av hayvanının olmadığı bir yere AV YASAĞI KOYMANIN MANTIĞI YOKTUR. Hele hele, “MEKKE’DE BALIK TUTMAK YASAKTIR” demek ne kadar anlamsız ise İHRAMLI İKEN AV YASAĞI GETİRMEK o kadar anlamsız olup bunu yorumlarla geçiştirmek de öyle kolay değildir…
Yukarıya aldığımız meâller ve onların dışında kalanlar âyette geçen bir kelimeyi meâllerine hiç yansıtmamışlardır:
بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ (behimetül en’am)
Bu tamlamada MUZAF olarak geçen ‘BEHİME’ kelimesi ne meâllerde ne de tefsirlerde kendisine karşılık bulamayan bir kelimedir… Sülâsi kökünde “YERLEŞMEK, YERLEŞİP KALMAK, İKÂMET ETMEK, BİR YERE YERLEŞİP ORADA KALMAK”anlamında olan bu kelime ‘ENAM’ kelimesine muzaf (tamlanan) olmuştur.
Bu isim tamlamasına anlam verilecekse, بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ (behimetül en’am) anlamının “DÖRT AYAKLI HAYVANLARIN YERLEŞİP KALMIŞ OLANLARI” şeklinde olması zorunludur.
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak;
‘Hurum’ kelimesi, sıfat-ı müşebbehe kalıbından gelme çoğul bir kelimedir. Yani TÜREMİŞ bir kelimedir. Bu kelimenin tekili FU’LUN veznidir ve “YASAKLI OLMAK” anlamına gelmektedir…
En başta bu kelimenin “İHRAMLI” anlamına gelmesi durumunda âyetin sadece HACCA gidenleri muhatap aldığı gibi bir sonucun çıkacağını söylemiştik.
Sadece hacca gidenlerin muhatap alınması durumunda ise tek bir av hayvanının olmadığı bir yere av yasağı getirmenin çok tutarsız olduğunu da belirtmiştik.
OYSAKİ MÜMİNLER SADECE HAC ZAMANINDA ‘HURUM’ DEĞİLLERDİR, HARAM AYLARDA DA ‘HURUM’ (YASAKLI) haldedirler.
Buna göre şöyle bir sonuç çıkmaktadır: DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN HER MÜMİN YILIN BELLİ ZAMANLARINDA AVLANMA YASAĞINA TÂBİDİR.
Kara veya deniz avcılığı günümüzde bile oldukça yoğun bir şekilde kullanılmaktadır ve hatta devâsâ bir sanayisi vardır.
PEKİ, KUR’AN NEDEN BU AYLARIN ADINI VERMEMİŞTİR?
İyi ki de vermemiştir. Çünkü eğer verseydi çok dengesiz bir uygulama ortaya çıkardı. Zira av hayvanlarının üremesi dünyanın her yerinde farklı farklıdır. Bir tarafında KIŞ, diğer tarafında YAZ yaşanan bir dünyada aynı zaman düzleminde ayların sabitlenmesi sorunlar oluşturacaktır.
AV yasaklarının insanlar tarafından BELİRLENMİŞ aylara göre değil, DOĞADAKİ HAYVANLARIN ÜREMESİNE VE HATTA GÖÇ ZAMANLARINA GÖRE OLMASI GEREKİR.
Âyette geçen ‘BEHİME’ kelimesine çok rahat bir şekilde “GÖÇ ETMEYEN HAYVANLAR, EVCİL HAYVANLAR, İNSANA ALIŞIP YERLEŞİP KALAN HAYVANLAR” mânâsı verilebilir.
Haram aylarda işte bu hayvanlar helâldir.
“EŞYADA ASIL OLAN MÜBÂHLIKTIR” gibi son derece sorunlu bir anlayışın temel alınması, sahibi ALLAH olan vahşi hayvanların sorgusuz sualsiz avlanıp tüketilebileceği sonucunu beraberinde getirmiş ve en nihayetinde bambaşka bir bağlamda söylenen ‘HURUM’ kelimesinin sadece İHRÂMA has bir özellik olarak görülmesine neden olmuştur.
Eşyada asıl olan mübâhlık değil ‘HURUM’LUKTUR.
Bu yüzden etrafımızdaki hayvanlardan faydalanmak her şeyin sahibi olan Yüce Allah’ın İZNİNE TÂBİDİR. Yarattığı her canlının sahibi olan Yüce Allah, biz müminlere, onlardan faydalanmaya 4 ay ara vermemizi emretmektedir.
Ayette geçen ‘HURUM’ kelimesine “İHRAMLI” mânâsı verilmesi durumunda yasaklı olan bölge sadece o bölge olmaktadır.
Buna göre şu âyete verilen meâle bakalım:
Mâide 5/96
اُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِۚ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًاۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Uhille lekum saydu-lbahri veta’âmuhu metâ’en lekum velisseyyâra(ti)(s) vehurrime ‘aleykum saydu-lberri mâ dumtum hurumâ(en)(k) vettekû(A)llâhe-lleżî ileyhi tuhşerûn(e)
Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun. (Diyanet Meali)
“İHRAMLI OLDUĞUNUZ MÜDDETÇE DENİZ AVI HELÂL, KARA AVI HARAM!..”
İyi de mutlak ihramlı olunması gereken bölgede deniz yoktur!..
Kaldı ki hac yolculuğu ihramlı yapılmaz. İhram giyilse bile kişi MÎKÂT MAHÂLLİNE VARMADAN İHRAMLI SAYILMAZ. Böyleyken harem bölgesinde deniz yok ama deniz avı serbest!.. Milyonların aktığı bir alanda avlanacak tek bir tane av hayvanı yok ama avlanmak yasak!..
‘HURUM’; “İHRÂMA GİRMEK” DEĞİLDİR, “İHRÂMA GİRMEK” DE “DİKİŞSİZ ELBİSE GİYMEK” olamaz…
“HARAM AYLAR”; kesinlikle “DOĞAYI RAHAT BIRAKIN! KENDİ HÂLİNE BIRAKIN! BIRAKIN Kİ DENGESİ BOZULMASIN!” ayları olmalıdır…
Ramazan Demir